27 Ağustos 2017 Pazar

Aşkın Özlemi

              Özlem şu hayatın en ağır yükü. Kalbimi eline almışsın sanki, sıkıp sıkıp bırakıyorsun, bir stres topu gibi. Özlem çok ağır. Çünkü sadece seni özlemedim. Her zerrenin ayrı ayrı özlem yükü var omuzlarımda.
               Sesin mesela. Yanlışlıkla beni aramanı nasıl bekliyorum bir bilsen, dayanamaz ararsın. Çoğu zaman ne söylediğinin bir önemi yok. Sen konuş yeter bana. Geceleri gözlerimi kapatıp eve gelmeni beklerken sesini duyuyorum. Bana sesleniyorsun. Kalkıp sana koşasım geliyor. Sonra gözlerimi açıyorum. Açtım mı açmadım mı ayırt edemiyorum. Öyle bir karanlık karşılıyor beni. Dedim ya her zerreni özledim diye.
              Gözlerin mesela. Cemal Süreya'nın dediği gibi, sen gidince gözlerin de durmadı. Gittiler. Oysa ben senin sağ gözünü ayrı, sol gözünü ayrı özlüyorum. O gözlerinin benden uzakta gördüğü her şeyi kıskanıyorum. Sabah uyandığında ilk gördüğün şeyi ve uykuya dalmadan önce son gördüğün şeyi. Ayrı ayrı aldığın her nefesi.
               Paylaşamıyorum seni işte. Halbuki ben tabağımda ki son lokmayı bile yeri gerince bir başkasıyla paylaşabilirken, senin bir başkasına selam vermen bile gözlerimin alev alev yanmasına sebep oluyor.
              Gözlerim seni görmeden geçirdiği dakikalara isyan ediyor da arada kararıp beni yarı yolda bırakıyorlar. Ellerim sağolsun yokluğunda hiçbir şeyi tutmama izin vermiyorlar. Beynim bana oyun oynuyor günlerdir. Her yerde seni gösteriyor bana. Bazen hayal mi gerçek mi ayırt edemiyorum. Geceleri rüyalarımda konuşuyormuşum. Halbuki her şeyden kaçış olan uyku özlemi de hafifletmeliydi. En azından uyurken seni özlememeliydim. Aynaya baktığımda diğer insanların gördüğü gibi kendimi görmeliydim.
           Oysa ben her şeyi hep senin için yapıyorum. Her satırı sana yazıyorum. Dinlediğim her şarkıyı sen seversin diye dinliyorum. Belki o an sende aynı şeyi dinliyorsundur umuduyla. Saçlarımı senin için topluyorum. Düzeltiyorum. Sen saçlarımı bir ayrı seversin. Kimsenin telefonlarına çıkmıyorum. Öyle ya ararsan meşgul çalmasın diye. Ve maalesef kendime iyi bakıyorum. Senin için. İnan bana bu hepsinden daha zor. Çünkü sen bana benden daha güzel bakarsın. Tatsız, tuzsuz bir şeyler yiyorum ölmemek için. Gözlerim kızarmasın diye ağlamıyorum soğan doğrarken bile. Sen benim gözlerimi seversin. Onları şiş ve kızarmış görürsen üzülürsün. Kıyamam ki hiç sana.
             Uzun lafın kısası, günlerdir özleminden ölürken dimdik duruyormuş gibi yapıyorum. Zaman pek geçmiyor. Kirpiklerinden, köprücük kemiklerinden, ellerinden, gözlerinden, sakallarından uzakta zaman bile geçmekten utanıyor işte. Özlemin ise her geçen dakika bir öncekinden daha da ağırlaşıyor. Yanlış anlamanı hiç istemem. Özlem bile senle ilgili olunca şikayet etmiyorum. Ama gelsen Ağustos'un bir anlamı olurdu. Bir kez sesini duysam bayram ederdi bütün kırlar. Mevsim başa döner gelincikler açardı tarlalar. Kendim için değil. Agustos için. Güneş için, yıldızlar için. Şimdi dur bir sor kalbine hiç mi özlememiş beni?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder