Şu hayatta en ağır yük “pişmanlık”. En kötü şey “yalan”. En güzel
şey ise “güvenmek”. Ve ben 1 saat 17 dk önce hayatta tek güvendiğim insanı
yalan söylediğim için kaybettim. Hangisi daha ağır bilmiyorum. Yalan söylemiş
olmak mı? Hayallerimin bir metro istasyonunda arkasına bakmadan gitmiş olması
mı? Yaptığım bu hatanın yüküyle, pişmanlığıyla kaderimde kalan ömrü nasıl
yaşayacağım gerçeği mi? Böylesine güzel bir şeyi bitirebilecek kadar beceriksiz
miyim ben? Bundan sonra kendimle nasıl yaşarım? Her şeyi unutmanın bir yolu yok
mu? Zamanı başa sarmanın? Onun kokusu olmadan nasıl yaşanır? Yaşıyor gibi nasıl
yapılır? Ben nasıl bu kadar salak olabilirim?
“Pişmanlık” şu hayattaki en ağır yük. Kanımın en küçük
zerrelerine kadar pişmanım. Parmak uçlarım uyuşacak kadar pişmanım. Kendimden nefret
edecek kadar. Şurada öl seni affedeceğim dese orada düşünmeden ölebilecek kadar
pişmanım. Dünyadaki açlık sefalet kadar.
Bütün cümlelerimi sen oku diye kurarım ben. Bundan sonra konuşamayacak, yazamayacak
kadar pişmanım. Hayatımın hatasını yaptım. Aldığım ve alacağım her nefes kadar
pişmanım.
Çok sevdim. Bununla gurur duyuyorum. Hayatım boyunca çok
seveceğim. Bununla da gurur duyuyorum. Bana hayatımın en güzel 10 ayını
yaşattın. Sen dünyanın en şahane insanısın. Teşekkür ederim. Bütün “ilkler”
için. Tenime yazıldığın için. Teşekkür ederim hep benimle kaldığın için. Gözyaşlarıma
değdiğin için. Beni değiştirdiğin için.
Elif Şafak'ın da dediği gibi " Bundan sonra sana yazamam ama seni yazarım. SÖZ."