Şu hayatta denklem çok basittir aslında ''kimi en çok seversen o insana seni üzme yetkisi verirsin''. Kalbinizi değer verdiğiniz insan sayısına bölersiniz, her parçayı da o insanlara verirsiniz. Sonra oturup o parçaların başına gelenleri izlersiniz. Şu hayatta en büyük karar o parçaların büyüklükleri ve sahipleridir. Aile ise doğuştan sizden bir parçanızı almış ve size parçalarını sunmuş insanlar bütünüdür. Mesela yetişkin olana kadar pek fazla düşünmezsiniz bu insanlara güveneyim mi diye. İlk güven tanenizi annenizin memesine ilk dokunduğunuzda alırsınız. Yürümeyi öğrenmeye çalışırken mesela, poponuzun altındaki el hep ailenizden birine aittir.İlkokulu düşünün o sinir olduğunuz çocuğa diklenirken arkanızda hissettiğiniz güç babanızın süperman gücüdür. Öyle ya sizin babanız onun babasını döver. O insanlar canınızı yakana kadar kalbinizi kırana kadar sorgulamazsınız pek fazla. Ta ki parçalarınız daha da parçalanana, o parçaların üzerinden tırlar geçene, ateşler salınana kadar.
İnsanın sosyal bir varlık olduğu düşünüldüğünde maalesef kalbinizin kırılmaması mümkün değildir sayın okuyucu. Öyleyse önemli olan parçalanmak değil, parçaların sahipleri. Bakınız ben. Öyle çok fazla parçam yok. En büyük parçamın sahibinden gurur duyuyorum. Kendisi hepinizin bildiği bir beyefendi. Diğer parçaları ben doğduğumda paylaşmışlar. Hooop dur noluyor diyemedim zira sevgileriyle beni kucaklamışlardı, ondan sonra geri istemek ayıp olacaktı. Bende ses etmedim. Canları sağolsun diye. Anlayacağınız ailemden başka kimsede kalbim yok. Ve yine anlayacağınız benim parçalarım yanınca çok yanıyor. Onlara da dönüp ''Üzmeyin lan beni'' diyemiyorum işte.
Uzun lafı kısaltmaya ihtiyaç duyarsanız şayet, kimi seveceğinize dikkat edin.Çok klişe ama hayat kurtarır ''kimseye hakettiğinden fazla değer vermeyin''. Hakettiğini düşündüğünüz insan kalbinizi kırınca da üzülmeyin. Onların canları sağolsun. Ve aileniz onları üzmeyin. Bırakın biri üzülecekse o siz olun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder